Farkında olsak da olmasak da her geçen gün değişiyoruz. Geçen seneki sen ile bu seneki sen aynı mısın? Kendini ruhsal anlamda güçlendirmeye adayan kişiler deneyimlerinden alması gerekeni alarak ilerliyor. Geçmişe karşı kin ve nefret gütmek yerine bağışlamayı seçerek sevgiye giden yolda yürüyor. Deneyimlerine isyan etmek yerine kendine “Bu deneyimde görmem gereken şey ne?” diye soruyor. Mutlak güç yerine içindeki güce odaklanıyor. Çünkü dışarıda var olan her şeyin içerinin dışarıya yansıyarak işlediğini biliyor. Hayatına bolluk ve bereket katmak için içeride kendisini bol ve tam hissetmenin yollarını arıyor. Zihnini açık ve berrak tutmak için doğru nefes alıp, yoga yapıp, meditasyon yapıyor. Vererek çoğalıyor. Paylaşarak büyüyor. Çünkü senin benim bir yansımam ve parçam olduğunu biliyor. Mükemmel olmak yerine kendi olmayı, kendi gibi davranmayı seçiyor. Suçlamak yerine yaşam sorumluluğunu almayı seçiyor…

Eğer bu yazıyı okuyorsan senin de arayışın başladı demektir. Gelişim ‘Tedriç Yasası’ gereği adım adım ilerler. Her şeyin bir aşamalı gelişimi vardır. Ruhsal gelişim de farkındalıkla beraber temkinli bir ilerleyişi kapsar. Ruhsal gelişmeler yavaşça sindirilerek ve belli aşamalarla ilerler. Tasavvuftaki 7 nefs aşaması gibi, mayalardaki 7 ruhsal gelişim gibi. Hadi gelin inceleyelim birlikte sen neredesin?

Benim ruhsal gelişimim nefesle başladı. Ondan önce her şey eksik, dağınık, sevgisiz, asi, susuz…

  • Evet ruhsal gelişim yolcuğunda ilk adım ‘kaçış’la başlar. Egonun en şişkin olduğu düzeydir burası. En ağır deneyimler bu seviyede yaşanır. Kişi bu düzeyde kendi hatalarını görmez ve hep başkalarını suçlar, eleştirir, yargılar. Hep -ben- vardır burada. Her şeyi ben bilirim, en güzel ben yaparım diye düşünür kişi bu düzeyde (sözde tabii). Bu yüzden sürekli hatalar yapar. Kırar, incitir. Kuşku duyar, hiç kimseye güvenmez. Ya da ben yoktur, bu yüzden kişi sürekli bir beklenti içindedir. Tanımların, kuralların, ayrımların, SAVUNMALARIN, HASTALIKLARIN, acı deneyimlerin en çok yaşandığı yer burasıdır. Hayata, geleceğe, yaşadıklarına, karşısındakine güven yoktur ve özünde kendine bile. Tüm olumsuzlardan kaçar ya da yaşanmamış sayar ama nafile.
  • Bakarsın aynı deneyimler tekrar tekrar yaşanıyor. Sen Ayşe’den kaçarsın Fatma’ya yakalanırsın. Bir deneyimden kaçarsın izdüşümsel aynı deneyimlerle karşılaşırsın. Yine haksızlığa uğradım, yine kullanıldım, yine aldatıldım… Sonra sorgulamaya başlarsın hayatı. Ararsın. Bakarsın. Mucizeleri hayata geçirecek olan araçları, farkındalığı, kabullenmeyi, akışı, sürprizleri kimi Kur’an’da, kimi namazda, kimi yogada, kimi nefeste, kimi kuantumda, kimi reikide, kimi kişisel gelişim kitaplarında bulur. Ama bilmez ki aradığı zaten hep oradaydı, orada ve hep orada olacak. Dışarıda değil.
  • Sonra bir farkındalık başlar. ‘Farkındalık’ böyle bir şey demek ki. Annemde kızdığım her şeyin aslında bende de olduğunu fark ediyorum şimdi. Babamdan kaçıyorum ve babama benzer insanları hayatıma çekiyorum. Kendimden, yaşadıklarımdan, yüzleşmek istemediklerimden kaçıyorum ve küçücük odada kendimle karşı karşıya geliyorum. Karşıma çıkan herkes bana ayna tutuyor. Ve ben kaybetmekten korktukça onunla yüzleşiyorum. Olaylara farklı bakmaya başlarsın bu aşamada. Suçlamak yerine bu kişi veya olay bana göstermeye çalışıyor demeye başlarsın.
  • Artık sıra farkındalığın ardından ‘kabul etmeye’ gelmiştir. En korktuğun deneyimlerinle yüzleşip, affedeceğin seviyedir burası. Başka çaren kalmamıştır. Çünkü geriye dönüş yoktur. Önce işe kendini kabul etmekle başlarsın. “Ben her şeyim.” Sonra anne, baba, kardeş ve eksenindeki tüm insanların bir yansıma olduğunu görürsün. Kör noktalarını, içine hapsettiklerini, kimseye söyleyemediklerini, yaşanılan tüm acıları tek tek kabul etmeye başlarsın. Her birini zihnin yarattı ve bunu zihnin değiştirecek. Kabul etmeden, yüzleşmeden hiç bir şeyden özgürleşemezsin. Bu da zor bir süreçtir ama bu bölümü atlattıktan sonra gelişimin kolaylaşır. Çünkü kabulün ardından akış (teslimiyet) gelir.
  • Teslimiyetle birlikte dünyada gördüğün her şeyden esinlenmeye başlarsın. Yaratıcılığın artar. Kalıplardan, limitlerden, tanımlardan, negatif düşüncelerinden, suçlamalardan, saldırı düşüncelerinden özgürleşmeye başlarsın. Genişleme ve ferahlıktır bu düzey. Sorunlar küçülür, sen büyürsün. Ruhundaki güzellik büyür. Sevgi akar kendine, hayata, yaşadıklarına, yaşayacaklarına, bir nesneye, herhangi bir varlığa… Burada Allah’ın yarattığı her şeye aşkla bakmaya başlarsın. Cenneti burada sanırsın ama burada bir tuzak vardır. Çünkü ‘İlahi Aşk’la tanışmak için bir adım daha atmak gerekir ve bu cesaret ister. Egon bunu engellemek için elinden geleni yapacaktır. Ama eğer güçlüysen ve sen mucizeyi seçmişsen yapamayacağın hiçbir şey yoktur.
  • Mucize Bilinci. Teslimiyeti içselleştirdiğinde Mucizeler başlar. ‘Mucize Bilinci’nden bakan nefs, tatmin olmuş nefstir. Kişi, limitli dünyada var olan her şeyin bir illüzyon, rüya ve oyun olduğunu bilir. Bu mertebede olan bir insan, var olan her şeyle bir olduğumuzu görür. Senin ben, benim sen olduğunu içselleştirmiştir artık. Bu yüzden ışığını her yere ve herkese yansıtır. Aydınlatır. Bulunduğu her ortama barışı, huzuru ve sevgiyi akıtır. Hiç kimseye, hiçbir şeye yukarıdan bakmaz. Onun için her yer, her şey, herkes aynıdır. ‘Bir’dir. Olayların içinden kaydıraktan kayar gibi geçer gider.
  • Bu aşama ‘aşk’tır. İlahi aşk; bu düzeyde kişi para, pul, madde, kariyer, başarı, onay ihtiyacında ve arayışında değildir. Çünkü içinde, özünde her şeye sahip olduğunun farkındadır. Bu dünyada bir şeye ne kadar çok değer verirsen, bir gün onun seni ya da senin onu terk edeceğini bilir. Bu nedenle kişi buraya asla ayrım yapmaz ve ruhuna yatırım yapar. Dua eder, şükreder, meditasyon yapar, nefes alır. Daima huzurdadır. Daima namazdadır. Tüm dünyaya Allah’ın bize baktığı gözlerle bakar. Mucize bilinci ile. Aşk ile. Kalbinde herkese yetecek kadar sevgi vardır. Gözü doymuştur. Bu yüzden dünyevi meselelerle ilgilenmez. Çünkü bilir ki, yaşanılan her şeyin bir nedeni vardır.