Affetmek nedir?

Affetmek çoğu kişi için, olayı ve ya kişinin yaptıklarını unutmak, silmek, yok saymak ya da olduğu gibi kabul etmek anlamına gelir. Oysaki bilinçaltımıza itilen hiçbir şey unutulmuş sayılmaz. Benzer olaylarla ve ya kişilerle karşılaştığımızda baskılanan öfke yüzeye çıkar.

Geçmişi silmek mümkün değildir. Geçmiş geçmiştir. Asla değişmez, değişmedi ve değişmeyecek. Onu bastırmaya çalıştığımız her an, gün ve ya yıl şu anda geçmişin bir yansıması olarak kendini gösterir. Kişiler farklı olsa da durum aynıdır. Düşünseniz ya hiç tanımadığımız bir kişiden bile hoşlanmayabiliyoruz. Onunla bir paylaşım bile yaşamadan onu yargılayabiliyoruz.

Sizce neden?

Çünkü anda onu geçmişin bir izdüşümü olarak görüyoruz. Hoşlanmadığımız bir durumda bilinçaltımıza ittiğimiz, yok saydığımız bir kişiyi ve ya olayı hatırlatıyoruz. Yoksa hiçbir alış verişimiz, iletişimimiz olmayan bir kişiyi sevmememiz mümkün mü?

Aslında şu anda yaşanılan hiçbir şey bizi öfkelendirmiyor. Bizi öfkelendiren şey, geçmişte yaşanılan olayların bugüne yansımalarıdır. Geçmişe tutunmanın bizi bir yere götürmediğinin farkındayız. Eeeee geçmişi de silemiyoruz.

Bu durumda ne olacak?

Geçmiş değişmeyecek fakat geçmişe yüklenilen anlam değişecek. Ve bu gerçekleştiğinde gerçek özgürlük görünür hale gelecek.

Bize acı veren şey, yaşadığımız olaylar değil, onlara yüklediğimiz anlamlardır.

Nefesi açık ve bağlantılı alan kişiler, hoşlanmadığı bir durumla karşılaştığında ona bakar, alması gerekeni alır ve yoluna devam eder. Nefesi tutan kişiler ise duygunun içine girer, hapseder, şikayet eder veya yok saymaya çalışır.

Yaşanılan olaya “Bu benim neden başıma geldi, ben bunu hak ettim?” diye suçlayıcı sorular sormak bizi ilerletmez. Fakat “Bu bana ne gösteriyor, bir daha bunu yaşamamak için nasıl farklı davranabilirim, düşünebilirim, algılayabilirim?” diye sormak bizi kurban rolünden çıkartır ve kendi sorumluluğumuzu almaya davet eder.

Affetmek, kişinin kendisine verdiği en kutsal hediyedir.

Affetmek, yaşanılan olaylara yüklediğimiz anlamın ötesine geçmektir.

Affetmek, kendimizde kabul etmediğimiz, yüzleşmek istemediğimiz bir yanımızı kucaklamaktır.

Affetmek, yeni olasılıklara yelken açmaktır.

Affetmek, yeni başlangıçlar için farklı bir ben olabilmektir.

Affetmek, ne kadar güçlü olduğunun idrakine varabilmektir.

Affetmek, hafifliktir, özgürlükle danstır, okyanustaki bir dalgadır.

Affetmeyi çoğu zaman karşı tarafa yapılan bir lütuf olarak görürüz. Halbuki affetmek kendimize yaptığımız en büyük iyiliktir, güzelliktir. Bizi en iyi versiyonumuza götüren bir yoldur.

Affetmediğimiz her olayda, omuzlarımıza kilolarca ağırlıkta bir yük bindiriyoruz.

Affetmediğimizde bize gösterilen şeyi görmeyerek gözlerimizi kör ediyoruz.

Affetmediğimizde kendimizi hasta ediyoruz.

Affetmediğimizde en yaratıcı ve bütünsel yanımızla savaşıyor ve bir parçamızı yok sayıyoruz.

Düşünün hepimiz her şeyiz. Allah’ın bize hediye ettiği ve içimizde dışarıda aradığımız her şeye sahip olduğumuz bir kaynak var. Aynı nefes, aynı kaynak, aynı gerçek. Biz bir yanımızla savaşarak o bütünlüğe varamayız. Bir yanımızı kabul edip, diğer bir yanımızı yok sayarak yeni bir ben olamayız. Bir elmayı ikiye bölün bir yanını yiyin, bir yanını ise halının altında saklayın. Bakın bakalım bir ay sonra neler oluyor?

Affetmediğimiz her an bir yanımızı çürütüyoruz.

Özetlemem gerekirse yaşamımızda her olayın sahip olduğu anlamı, kendi yargılarımızla ona biz veriyoruz. Geçmişe ya öfke olarak bakarız ya da gözlemci olarak. İkisi birbirinden farklıdır. Öfke, yaşanılan bir olay üzerinde olayların nasıl olması ‘gerektiğine’ dair kendi düşüncelerimizi dayattığımız, şikayet ettiğimiz, yargıladığımız yerdir. Gözlem ise yaşanılan bir olay üzerindeki farkındalık ve genişliktir.

Geçmişte yaşanılan her olay, bizi güçlendirmiş ve bize tecrübe katmıştır. İster kurban olalım, ister hayatımızın kahramanı. Aralarında ki tek fark biri şikayet eder, kendine eziyet eder. Diğeri ise onu bir fırsat olarak görür ve oradan erzağını alarak yoluna tam gaz devam eder.

Düşünün bir araba kullanırken önünüze bakmadan sadece dikiz aynasıyla gittiğinizi.

Sizce bu mümkün mü?

Geçmişe yüklediğimiz anlamı bırakmadığımız her an, gelecekte yaşayacağımız güzelliklerin üzerini örtüyoruz. Yolumuzu kaybediyoruz ve gerçeği göremiyoruz.

Geçmiş deneyimlerin ötesine geçmek için ilk adım yüzleşmektir.

Bu geçmişle yaşamak için değil, davranış şeklimizi ve bakış açımızı değiştirmek içindir.

Gerektiğinde evet, gerektiğinde hayır diyebilmek içindir.

Kendimizi özgürce ifade etmek içindir.

Hakkımızı aramak içindir.

Kendi sınırımızı çizebilmek içindir.

Kendi özsaygımızı yeniden kazanmak içindir.

Yaşam sorumluluğumuzu elimize almak içindir.

Kendimizi bütünüyle sevmek içindir.

Enerjimizi bizi ilerleten şeylere akıtmak içindir.

Kendimize verdiğimiz sözleri tutmak içindir.

En önemlisi kendimiz olabilmemiz ve her şeye rağmen ilerlememiz içindir.

Yaşadığımız her şey bizim güçlenmemiz ve yeni başlangıçlarımız içindir.

Şimdi kendinize sorun: Hayatta mutlu olmak için enerjimi nereye akıtıyorum?

Haydi bir şeyler yapın!

Hayatı güzelleştirin.

Özümüzdeki mükemmelliğin hayatınıza yansımasına izin verin.

Alacağınızı alın ve ilerleyin.

Her daim sevgiyle ve aşkla