Bir civcivin büyüyüp, gelişebilmesi için yumurtasından çıkması gerekir. Eğer kabuğunu kıramaz ve oradan çıkamazsa ölür, aynı şekliyle kalır veya diğer canlılara yem olur.

Sürekli genişleyen, gelişen, değişen ve aynı şekilde kalmadan devam eden bir dünyada yaşıyoruz. Farklı boyutların aynı anda yaşandığı bir dünyada. Ne kadar kabuğumuzdan ve saklandığımız yerden çıkarsak, o kadar hayatla uyum içinde dans ederiz. Ne kadar kabuğumuzda kalırsak, o kadar dışarıdan oyunu oynayanları izleriz, değişmeyecek olana yorumlar yaparız. Yani geçmiş deneyimlere. Bu bir seçimdir.

Karanlıkta durursan, ışığı göremezsin. Onu görebildiklerine yansıtamazsın. Işığı seçersen, ışık olursun. Karanlığı seçer ve ona tutunursan karanlık. Bu bir seçimdir. Burada karanlık iyiyi ve kötüyü ayırmak için değildir. Karanlıktan kastım olana tutunmaktır. Duygulara, düşüncelere, davranışlara, geçmiş deneyimlere?

Işık; ise bir geçiştir. Tutunmamak ve içinden geçmektir. Sonsuz olasılıkların var olduğunun idrakidir. Danstır. Uyumdur. Renktir. Okyanustaki bir dalgadır. Bunun için dışarıya çıkmak yerine, içeriye girmek gerekir. İçeriye girmek için ise dışarıya bakmak gerekir. Dışarısı bir aynadır.

Işık; zihnin (egonun) ve beden gözlerinin ötesindedir. Bunu fark ettiğiniz anda bir uyanış başlar.

Bilmediğini bildiğinde bir uyanış başlar ve sonsuz olasılıklar dünyasına geçiş yaparsın.

Bunun için uyanmaya çalışmayın!

Bunun için bir şey yapmaya, olanı değiştirmeye, onunla savaşmaya ve ya ışık olmaya çalışmayın!

Sadece fark edin. Zihnimizdeki tanımlarla sevgiyi, huzuru, mutluluğu nasıl limitlediğimizi, küçülttüğümüzü fark edin. Değiştirmeye veya yapmaya çalışmadan. Çünkü bir şey yapmaya çalıştıkça, bilinçli zihin, inançlar oluşturur. Kalıplar, tanımlar, bahaneler yaratır. Gerçek olmayan ve sürekli değişebilen bahaneler.

Bir şey yapmaya çalıştıkça, işin içinden çıkamıyorsunuz değil mi?

Pozitif düşünmeye çalıştıkça, negatiflik fazlasıyla geri geliyor değil mi?

Duyguları itmeye ve onları görmemezlikten gelmeye çalıştıkça, gerçekleri kaçıyorsunuz değil mi?

Sevginizi göstermeye ve ya sevgiyi almaya çalıştıkça daha çok sevgisizleşiyor ve gerçek sevgiden uzaklaıyorsunuz zdeğil mi?

Bu son sigara dedikçe, içinizden daha çok içmek geliyor değil mi?

Bu son yudum dedikçe, içkinin tadı daha bir güzel geliyor değil mi insana.

Bu son tatlı dedikçe, daha çok yeme ihtiyacı doğuyor?

Çünkü beden zihni, EGO aldatır. Hep daha fazlasını ister, daha fazla anlamlar, tanımlar, bahaneler üretir.

Bir danışanımla yaptığım koçluk esnasında kendisi ??Geçen hafta çok mutluydum ama şimdi kendimi çok mutsuz hissediyorum.?? Dedi.

??Ne yaptın geçen hafta??? Diye sordum.

??Ailemle birlikteydim, eşimle ve kızlarımla hiç tartışma yaşamadım, gezdik, yedik, içtik, güzel yerler keşfettik, yeni insanlarla tanıştık??.. Dedi.

Mutlu olabilmek için o kadar çok nedeni, kavramı vardı ki ve mutlu olmak için zihninde sürekli yeni kavramlar geliştiriyordu. Mutluluk kavramına uymayan durumlarla karşılaştığında ise depresyona girmeyi seçiyordu.

??Mutluluk, her yerde ve senin bunu yaşaman için hiçbir şey yapmana, bir nedene ihtiyacın yok deseydim, bu tanımların bir şey ifade eder miydi??? Diye bir soru sordum.

??Hayır?? dedi.

Sonra diğer kavramlarına ve değiştirmeye çalıştığı şeylere bakmaya başladık birlikte. İyi ve mutlu olmak için yüzlerce tanımı vardı.

Enerjik olmak için hareketli olmam, daha az uyumam gerekir.

Daha az uyumak için erken yatmam gerekir.

Erken yatmak için bir düzenim olması gerekir.

Düzenim olması için çocuklarımın büyümesi gerekir.

Çocuklarım büyürse özgür olurum, istediğimi yaparım, mutlu olurum?

Sevgiyi almam için anlayışlı olmam gerekir,

Anlayışlı olmak için ödün vermem gerekir,

Ödün vermem için düşüncelerimi değiştirmem gerekir,

Düşüncelerimi değiştirmem için daha pozitif düşünmem gerekir,

Bunun için emek gerekir, sabır gerekir.

Daha sabırlı, yardım sever, anlayışlı, düşünceli olursam sevilirim;

Karşımdaki daha anlayışlı, daha sabırlı, pozitif olursa da severim?

DOĞRU MU?

EMİN MİSİN?

BAŞKA OLASILIKLARIMIZ YOK MU?

Evet. Bunları hepimiz yapıyoruz. Mutlu olmak için yüzlerce kavramımız var. Sevgiyi yaşamak için bir sürü gerekçemiz var. Hemen hemen, her şey hakkında bir tanımımız var.

Böyle yaptıkça, kavramlar kavramları doğuruyor değil mi?

Sevgiyi yaşamak, mutlu olmak için bir şeyleri, birilerini değiştirmeye çalıştıkça, daha çok direnç oluşur. Sonuç ise başarısız bir iletişim ve mutsuz bir oluş halidir.

Nefes çalışmalarında en çok başarısız olanlar kimler biliyor musunuz?

Allah?ın bize hediye ettiği ve bize tek öğretilmeyen şey olan nefesi yapmaya çalışanlar.

Zaten biliyoruz Allah?ın bize verdiği nefesi nasıl alacağımızı zaten biliyoruz. Herkes bir bebekken doğal bir nefese sahipti. Sonra bir şey olmaya çalıştıkça, bir şeyleri değiştirmeye çalıştıkça, kavramlara, tanımlara, yorumlara takıldıkça onu bozduk.

Bir şeyleri değiştirmeye ve yapmaya çalıştıkça bozulan nefesi, yine yapmaya ve almaya çalıştıkça düzelir mi hiç?

Beden zihni, ego aldatır, işine geldiği gibi değişir, değiştirir, tutunduğunda ve satın aldığında hastalık yaratır, güvenmez, güven vermez, korkar, korkutur, ayırır, eleştirir, kabul etmez, hataya, hayatta bir şeylerin eksik olabileceğine inanır, sevmez, limitler, kavramlar yaratır işine geldiği gibi.

??Işığı onunla görmek mümkün değildir.??

Onu bize gösterebilen tek şey, anlamlarımızın, tanımlarımızın ötesine geçmektir. Değiştirmeye çalışmadan, suçlamadan, olanla savaşmadan?

BAK- GÖR- KABUL ET ve ÖTESİNE GEÇ.

Bir şeyi değiştirmeye çalışmayı, ona anlam yüklemeyi bırak artık. İşe yaramıyor. Sadece üzeri örtülü, orada öylece duran şeyi gör. Her davranışın altında yatan iyi niyeti gör.

Önemli olan yaşanılan deneyimler değil onunla ne yaptığındır.