Ne olursa olsun şunu biliyorum ki hiçbir şey sabit kalmıyor şu hayatta. Bir kuş misali oradan oraya göç ediyorlar. Her ölüm, bir doğum. Her kış, bir yaz. Her karanlık, bir aydınlık

O zaman tutunmak niye?

Hayat, sonsuz bir yaşam olsaydı ne kadar yavan olurdu bir düşünsene. O zaman araştırır mıydın, yaşamı sorgular mıydın, kim olduğuna dair kafa yorar mıydın, mutlu olmanın yollarını arar mıydın, anı yaşamak için uğraşır mıydın?

Hayatın hep mutlu kalsaydı ne kadar zevksiz olurdu bir düşüncene. O zaman anlar mıydın onun güzelliğini, tadını, kokusunu. Şükreder miydin aldığın her nefese, atan bu kalbe, gören gözlere, duyan kulaklara, saran bu tenin sıcaklığına. O zaman mücadele eder miydin mutluluğu bulmak için en derinlere bakar mıydın?

Hayatın hep aşk olsaydı sevginin nasıl bir güven, haz, sıcaklık, neşe olduğunu anlar mıydın? Onun yokluğunun sana nasıl zarar verdiğini öğrenebilir miydin?

Hepsi, bir bütün gör. Yaşamaktan korkma. En derinden yaşa. Ancak bu şekilde olgunlaşabilirsin. Yaşamın tadına varabilirsin. Hayatı ölüm tanımlar. Aydınlığı karanlık, Mutluluğu mutsuzluk, aşkı aşksızlık, iyiyi kötülük. Hayatta var olan her şey bir dengedir ve zıddıyla vardır. Eğer zıddıyla yaşamıyorsan, diğer bir tarafı bastırıp duruyorsan ne kadar yaşıyorsun bu hayatta hiç düşündün mü? Ne kadar içindesin bir kere baktın mı?

“Hayat bir nefestir, aldığın kadar.“

Gerçekten de öyle. Nefesten önceyi ve sonrayı yaşamış biri olarak diyebilirim ki ne kadar az nefes alırsak, gerçek sevgiliye, dosta, desteğe, güvene, kaynağa o kadar çok özlem duyarız. Dışarıda arayıp, doyurulamayan tek şey budur. Bu nedenle aldığın her nefes, yaşadığın hayatla eştir. Ne kadar derinse o kadar derin yaşarsın hayatı. Ne kadar yüzeyselse de o kadar yüzeysel yaşarsın hayatı. Hayat koşturur seni ama sen hep aynı yerde kalırsın. Sen geçmiş ya da gelecekte debelenirken anın, güzelliği, zevki kum taneleri gibi kayar gider ellerinden. Nefesin tutulur farkında bile olmadan. İşte o an kendini kafeste sanırsın. Sanki nefesin küçülmüş, hayatın küçülmüş, sen küçülmüşsün de endişeler, korkular büyümüş. O zaman hayallerin dağılır, kaybolur parçalar fırlatılmış bir puzzle misali.

Hayat bir kafestir kaldığın kadar,

Kocaman sınırsız ruhumuzu küçücük bir bedende taşıyoruz. Ruhun bedeninden taşıyor değil mi? Bedenini küçük bir şişeye sokmaya çalışmak canını acıtıyor değil mi? Hatırlar mısın bir zamanlar gazoz reklamı vardı. Tatlı bir kız gazozu pipetle öyle bir içine çekiyordu ki çocuk küçücük şişenin içine giriyordu. Düşüncesi bile ne kadar sıkışık, acı, hareketsiz ve çaresiz değil mi?

O kadar çok şey var ki içimizde geçmişten getirdiklerimiz, pişmanlıklarımız, umutlarımız, tutunduğumuz duygular, düşünceler…. Ruhumuzu Allah’la olan bağlantımızı belki de hep dışarıda tutuyoruz. Farkındaysanız duygular, düşünceler demedim TUTUNDUĞUMUZ duygu ve düşünceler dedim. Bana göre iyi veya kötü yoktur. Tutunmak ve ya tutunmamak vardır. Öfkeli, gergin, kızgın, mutsuz olabilirsin. O an da öfke varsa bunu bastırmak mı, kontrol etmek mi iyi? Kim söylemişse yalan söylemiş.

Öfkenin kökünü kurutmak ya bu mümkün mü kim söylemişse yalan söylemiş. Tüm duygular mevcutsa o zaman bırak da yaşansın. Bastırdığında, yok etmeye çalıştığında sana zarar vermiyor mu? Sadece tanık ol ve teslim et. Farkında olursan zaten tutunmayacak ve KENDİLİĞİNDEN gidecek. Belki bir daha gelmeyecek ama acele etme sadece tanık ol. Seni öfkelendiren şeye, öfkenin sana ne yaptığına tanık ol. İçine dalma yeter. Çünkü

“Hayat bir hevestir daldığın kadar.“

Hayat, gül ve diken 
Bazen akıcı, bazen neşeli, sevgi ve umut dolu. Bazen acımasız, bir yanı eksik, tıpkı babasını ya da annesini kaybeden küçük bir kız çocuğu misali.
Hayat,
Bazen seni değerli kılan, bazen de bir sonbahar yaprağı misali seni oradan oraya savuran.
Hayat,
Bazen yalnız kaldığın, terk edildiğin, aldatıldığın, bazen de nefes gibi seni hiç yalnız bırakmayan bir melek.
Hayat, arzuların ve arayışın hiç tükenmediği bir rüya.
Bazen gerçek, bazen yalan. Gelgitlerle dolu bir deniz.
Hayat, bir insanı küllerinden yeniden doğduran ya da aynı deneyimleri yaşatıp, gerçeği görmesini sağlayan.
Hayat, bazen yorgun, korku dolu, güvensiz. Yaşlanmış ve kanserli bir hücre gibi çoğalan. Bazen de güzellikleri, mucizeleri tattıran bir zenginlik.
Hayat, bazen dost, eğlence, kahkaha, hoş bir sohbet Bir kutlama dansı. Bazen de binlerce insan içinde kendini yalnız hissettiren bir canavar.
Hayat, sunduğu kimlikle, statüyle, aşkla, parayla sözde tamamlayan, mutlu kılan. Bazen de gerçek birliği hazzı tattıran. Hayat, türlü oyunlarla buraya bağımlı kılan, bazen bilgelikle tanık kılan.

Peki anlamı veren kim? Hangisini yaşamak kimin seçimi? Hangi etiketi yapıştırmak kimin kararı? 
Ah hayat ah! Olsun her ne olursa olsun, bazen unutsam da yüce varlığını ben yine de senin her daim yanımda olduğunu biliyorum. Çünkü farkındayım. Her acının bir rüya olduğunun, tüm tatminsizliklerin egonun bir oyunu olduğunu biliyorum. İşte o anlarda değiştirmeye çalışmıyorum. Amacım yok etmek değil, suçlamak hiç değil. Sadece tanık oluyor ve nefes almaya başlıyorum. Nefesin nefesimle bir oluyor. O zaman tekrar hatırlıyorum özümdeki büyüklüğünü, mükemmelliğini. O zaman sorunlar küçülüyor ve biz büyüyoruz Seninle birlikte.
Bazen seni bana unutturmaya çalışıyor egom. Farkındayım. Uykusuz gözlerimde güneşimi, canımı, cananımı bulutların ardında saklıyor. Olsun tanık olduğum, farkında olduğum her an, ben yine seni görüyorum. Sesini kısık da olsa duyuyorum. Olsun ben her zaman yanımda olduğunu biliyorum.

Allah’ım her ne olursa olsun, 
Kim ne söylerse söylesin,
Bana senin bize baktığın gözlerle bakmamı,
Senin bizi sevdiğin gibi sevmemi, 

Senin bizi duyduğun gibi duymamı sağla. 

Varlığını her daim yanımda olduğunu hissettir. Susuyorum ki sen konuş …